Makrobiotik

MAKROBİOTİK NELERE İYİ GELİR

Makrobiotik belirli bir diyeti körü körüne takip etmek değil , besinlerin sağlığımız ve huzurumuz üzerindeki gerçek etkisinin gözetilmesidir. Makrobiotikte belirtilmiş olan temel beslenme ve yaşam ilkeleri sağlık ve huzurumuzun devamlılığını sağlamayacak anlayışın kişide oluşmasını hedeflemektedir.

Makrobiotik ve Kilo:

Makrobiotik kilo sorununa sağlık sorunu olarak bakar , görünüm sağlık sorununun teşhisi için vücudun verdiği bir haberdir. Besinlerimizdeki aşırılıklar vücudun eksikliğinin kendini tamamlama arayışlarıdır. Aslında vücudun aradığı bu eksikliklerin tamamlanmasıdır ancak biz ihtiyaç duyulan maddelerin içerildiği gıdalar yerine vücuda kan şeker dengesini bozucu gıdalar verdiğimizden vücut tatmin bulamaz. Makrobiotik beslenmede vücudun genel ihtiyaçları düşünüldüğü gibi bireyin özellikleri , yaşadığı iklim ve sosyal koşulları da düşünülerek beslenmesi ve yaşamı dengelenir.

Makrobiotik kilo sorununu kan şekeri dengesiyle ilişkilendirir. Makrobiotik beslenmeye geçildiğinde kan şekeri dengesizliği düzelmiş olacağından yağ hücreleri tasfiye edilecek ve vücudun fazla kiloları ortadan kalkacaktır. Makrobiotik beslenen kişilerde kilo alma endişesi bulunmaz , çünkü böyle bir riski taşımazlar.

Makrobiotik ve Güzellik:

Makrobiotik sadece kilo sorununu değil estetik sorunların tümüne verilebilecek bir cevaptır. Nitekim Japonyadaki Kushi enstitüsü Büyük bir kozmetik firması tarafından desteklenmiş ve temel çıkış noktası bedendeki estetik sorunların düzeltilmesi olmuştur. Zira daha evvelki paragraflarda da ifade edildiği gibi vücudun sişkinlikleri ve deformasyonları iç organlarımızın, sistemimizin kendini dışarıda ifade etmesinden başka bir şey değildir. Yaşlılık doğal bir sürecin saygın bir parçasıdır. Ancak yaşlılıkla çirkinliği birbirine karıştırmamak gerekir. Yaşlı olduğu halde güzel, genç olduğu halde çirkin görünümde insanlar vardır. Bu insanları çirkin gördüğümüz için kendimizi suçlamamalıyız, çünkü gördüğümüz o kişi değil o kişinin hastalığının belirtisidir. Makrobiotik sistemin bütünsel iyileşmesini hedeflediğinden iç organ sistemlerinde meydana gelen iyileşmeler bizde doğal bir güzellik sağlayacaktır. Bunu etrafımızdaki kişiler gençleşme olarak algılayacaklardır.

Makrobiotik ve Ruh Hali :

Makrobiotik kan kimyasallarının doğru beslenme ve doğru yaşam ile değiştirilmesi sonucu yani sinir sistemindeki ( nöronlar arasındaki ) bilgi akışını sağlayan kimyasalları (nörotransmiterleri) dengeler. Ağır değişimler ve ani iniş çıkışlar yerine beyin kimyamızda sağlıklı duygusal gezintilerin yaşanabileceği ortamı oluşturur.
Depresyon ve hatta şizofrenilerde dahi Makrobiotik beslenme ve yaşam ile iyi netice alınabilmiştir.

Makrobiotik ve Kanser:

Makrobiotik Kanserden korunmanın ve kanserle mücadelede destekleyici bir beslenme olarak savunuldu. Michio Kushinin “Kanser önleme dieti’ bu iddiayı savunan kitaplardandır. Tam tahılların ağırlıkta olduğu ,sebze ve baklagillerle desteklenen ve sert enerjileri elimine ederek vücudun bağışıklık sisteminin doğru çalışmasına izin veren böyle bir diyetin pek çok hastalığın ve pek çok kanser türünün iyileşmesinde önemli katkılar sağlayabileceğine dair pek çok kanıt vardır.

Kushi Enstitüsünün ,Michio Kushi liderliğinde yaptığı çalışmalar tıp tarafından termal (ölümcül) tespiti yapılmış bir çok vakanın sağlığına kavuşmasında destekleyici hizmette bulunmuştur. Kushi Enstitüsü Boston, Hollanda ve Japonyadaki merkezlerinde hastalara yardımcı olacak programları devam ettirdiği gibi , Makrobiotik beslenme ve yaşam konusunda dünyaya ışık tutacak pek çok öğrencide yetiştirmektedir.

Makrobiotik Batı tıbbın önceliğini her zaman vurgular ve tıbba destekleyici bir beslenme ve yaşam sistemi olarak kendisini belirler. Keza ,Makrobiotiğin temellerinde 5000 yıllık Çin ve Japon tıbbından gelmektedir. Nitekim Makrobiotik öğretinin Amerika Birleşik Devletlerinde son 50 yıldaki gelişmesinde bir çok tıp insanının katılımı ve desteği olmuştur.

Birey olmak :

Birey olmak irade ve buna bağlı olarak sorumluluğu ele almaktır. İradenin kullanılabilmesi içinse bilinç gereklidir. Makrobiotik bireye ihtiyacı olan bu bilinci yani bütünselliğin ilkeleri üzerinden kurulabilecek bir yaşam ve beslenme tarzını önermektedir.  Beslenmeyi uygulayacak ve yaşamı yaşayacak olan bireydir. Kimse kimsenin yerine yaşayamaz. Dışarıdan müdahalelerle; estetik ameliyatlarla, ilaçlarla, spalarla , kürlerle yapılacak her şey parçasaldır ,problemin / semptomun geçici olarak susturulmasıdır ve parçasal olan her şeyin yan tesirleri vardır. Elbette doktorunuzun önerdiği şeye itibar etmek ve uygulamak gereklidir. Ancak her doktor bilir ki hastanın bütünsel bir iyileşmeye taşıyacak olan tıbbın müdahalesiyle birlikte bireyin yaşam tarzını ve beslenmesini sağlıklı yönde değiştirmesi olacaktır. Yaşamını ve beslenmesini bu şekilde değiştirebilmiş insanlarda hastalık ihtimali azalır , ömrü uzar ve bütün bunlara bağlı olarak kimyası düzelir, ruh hali iyileşir.

Bütün bu süreçlerde alıcının problemin kaynağını ve besin enerjileri ile beden enerjileri arasındaki dengeyi anlaması sağlanır. Alıcı beslenme ve yaşam biçimi Makrobiotik prensipler çerçevesinde değiştirdikçe beden ve zihninde meydana gelen iyileşmeleri deneyimledikçe kuramsal olarak öğrendiğini idrak etmeye başlar ve beslenmesini beden dengesini bozmadan çeşitlendirme sanatına girer.

Makrobiotik beslenme ne az yemeyi nede çok yemeyi önermez , her bünyenin ihtiyacı farklıdır ve açlık bedenin ihtiyaç duyduğu enerjileri aldığı gıdalardan temin edememesinin bir sonucudur. Özellikle aşırı kilo problemi olan alıcılar başlangıçta Makro besinleri çok dahi tüketmek ihtiyacı hissetse , bir süre sonra bu ihtiyacı ortadan kalkar ve vücudunun en sağlıklı taşıyabileceği doğal kilosuna kavuşur.

Beden enerjileri merkeze doğru çekildiğinden aşırı uçlardan uzak kalmak yoluyla sağlıklı hisseder , beden kimyasının düzelmesiyle birlikte duygusal dalgalanmalar azalır , depresyon belirtileri ortadan kalkar.

Makrobiotik Nelere iyi gelir ;

Makrobiotik beslenme ve yaşam , kişinin aşırı uçlardaki enerjilerde savrulmaktan denge noktalarına yakın olmaya doğru taşınmaktır. Denge noktalarına yakın yaşayan bir beden dengesizlikleri dengelemek için enerjisini harcamak yerine kendini yenilemekle meşgul olur. Dolayısıyla doğasını yaşayabilir. İçinde bulunduğumuz dönemde –ki buna endüstrileşme çağı diyebiliriz- gıdalarımız bünyemize uygun olmaktan ziyade endüstriye uygun olabilecek biçimde şekillendirilmiştir.

Misal olarak süt üretimi ve tüketiminden bahsetmek isterim ;

Süt elde ettiğimiz hayvanlar doğal ortamlarında olmadığından ve yeterli hijyen sağlanamadığından hastalanmaları önlenebilmek için aşılanmakta,antibiyotik önleyici tedavisi uygulanmakta , ilaçlardaki toksinler sütle birlikte bünyeye taşınmaktadır. Bunun yanı sıra süt büyük miktarlarda taşınabilir ve depolanabilir olmak gayesiyle pastörize edilmekte ve kendisini sindirebilecek enzimler böylelikle ortadan kalkmakta , dolayısıyla sindirimi son derce güç bir gıda haline gelmektedirler. Kaldı ki doğada insandan başka hiçbir hayvan süt ve süt ürünleri tüketmemektedir. Süt üreticileri içinse sütün bol tüketilmesi kendi var oluşları ve zenginleşebilmeleri için gerekli olduğundan her türlü bahaneyi ( yeşil sebzelerde ve deniz yosunlarında çok daha yüksek oranda var olduğu halde kalsiyum gibi ) reklam amacıyla kullanarak insanları daha çocuk yaşta bu ihtiyaca inanacak şekilde yetiştirmektedirler. Modern toplumda kabul görmüş bu tarz beslenme eğitimlerinin arkasında süt endüstrisinin olduğunu unutmamak gerekir. Halbuki dana dahi büyüdükçe mide ve bağırsağında sütü tüketebileceği enzimler ortadan kalkmakta ve süt tüketimi gerekli olmanın ötesinde zararlı hale gelmektedir. Bir çok insanında sütü sindirememesi ve hatta belirgin alerjik reaksiyonlar göstermesinin sebebi budur. Bu belirgin reaksiyonların görülmediği kişilerde ise belirgin olmayan reaksiyonlar olmaktadır. Bünyenin tepkisi hücre bazında mukus üretmektir. Bu mukus zaman içinde iç organ şişlikleri ve sindirim sistemi arızalarına yol açmakta, vücudun savunma sistemi iyi çalışamaz duruma gelmektedir. Sütten geçen toksinlerin bir kısmı ise yağ hücrelerinde birikmektedir. Özellikle kadınlarda yumurtalık ve meme , erkeklerde ise prostat bölgesinde.

Kan şekeri

Asit Alkalin Dengesi

Besinlerdeki vitamin ve minerallerin sindirim organlarınca sisteme alınabilmesi .

Yukarıdaki maddelerde de görmüş olduğunuz gibi Makrobiotik kan kimyasının değişimini hedeflediğinden bir çok hastalığın tedavisinde olumlu rol oynar. Hastalıkları birbirinden ayırmak uzmanlaşmalar için gerekli olduğu gibi bedenin bir bütün olduğunu hatırlamak ve bu şekilde yaklaşmakta en az uzmanlaşmalar kadar gereklidir. Bir hastalık asla bir organın rahatsızlığı olarak değil yapısal bir bozukluk olarak ele alınmak zorundadır. Dolayısı ile Makrobiotik gibi genel ortamı iyileştirici yaklaşımlar destekleyici tedaviler olarak bünyenin ihtiyacı ölçüsünde fayda sağlayıcıdır ve her zaman insanlığın hizmetinde olmuştur.