Makrobiotik

MAKROBİOTİK RÖPÖRTAJLAR

HİLSİDER DERGİSİ KASIM 09

Makrobiotiğin ana hatları nedir ? Hangi Prensipler üzerine kurulu ?

Makrobiotik fizik evrenin var oluşunu mümkün kılan karşıt kutupların dengelenmesi esasına dayanır. Hareket kaçınılmazdır, durağanlıksa sadece düşüncede vardır. Merkeze doğru çekilen ve çepere doğru yayılan iki temel hareket tipi vardır. Şayet bu hareketlerden birisinin fazla kuvvetli olduğu bir yaşam moduna girersek yada ağırlıklı olarak bu moda beslenirsek yaşamımızda bu yapıda sonuçlar alırız. Bunu tahtaravallinin iki ucu olarak düşünebiliriz. Bu uçlardan birisine oturursak sürekli iniş çıkışlar yaşarız. Bünyemizde bu aşırı iniş çıkışlarla hırpalanır. Mesela aşırı tuzlu beslenen birisi aşırı tatlı ihtiyacı hissedecektir. Yada aşırı agresif, stresli, adrenalin temelli bir hayat biçimi tercih edersek aşırı gevşemeleri ararız. Bu aşırı gevşemeler çeşitli uyuşturuculara kadar götürebilir bizi. Halbuki birde tahtaravallinin ortasında oturmak var. Ozaman değişimleri, dengelenmeleri ılık dalgalar halinde yaşarız. Bünyemiz aşırı değişimleri dengelemekle uğraşmak yerine kendini yenilemekle meşgul olur. Daha huzurlu bir mental yapıya ,daha kuvvetli bir bağışıklık sistemine , daha dengeli bir kan kimyasına , sonuç olarak  daha sağlıklı bir bedene kavuşuruz.

Uygulamada karşımıza çıkabilecek zorluklar nelerdir ?

Alışkanlıklarımızı değiştirmekte zorlanabiliriz. Bunun için aşırı rahatsızlığı olmayan kişilere geçiş dietleri önerir makrobiotik. Böylece alışkanlıklarımızı daha kolay değiştiririz. Makrobiotik değişim hareketi yogadaki gibi yavaş yavaş ilerler . Bulunduğumuz noktadan bir adım ilersini hedeflememiz uygundur.

Ne gibi alışkanlıklar ?

Mesela Şeker kullanmak çağımızın ciddi bir sorunudur. Sadece şeker alışkanlığımızın değiştirilmesi bile çok olumlu sonuçlar getirir yaşamımıza. 1700lerde bir kilo şeker bir işçinin bir aylık maaşına bedelmiş. Yani çok az kullanılan bir gıda o zamanlar. Ancak hazır gıda endüstrisinin gelişmesiyle birlikte şekere aşırı yüklenildi. Bir defa gıdayı bozulmadan uzun zaman koruyabilen bir yapısı var şekerin. Böylece büyük miktarda hazır gıdanın depolanmasında ve sevkıyatında kolaylık sağlıyor. İkinci olarak vücudumuzda ensülin dengesini bozduğu için beden şekere kısa zamanda bağımlı hale geliyor. Üçüncü olarak  Seratonin salgısının ( halk arasında mutluluk hormonu adı verilen ) doğal üretimini dejenere ediyor şeker kullanımı. Dördüncü olarak vücutta çinko eksikliği yarattığıdan , hafif lezzetlere duyarlılığımızı yitiriyoruz, şeker , baharat gibi aşırı lezzetleri alabiliyoruz yalnızca. Böylece bol ve devamlı ihtiyaç duyulan ürünler oluyor şekerli ürünler. Gördüğünüz gibi endüstrinin çılgın üretim ihtiyacı için nefis bir imkan sağlıyor şeker. Kanser hücrelerinin şekerle beslendiğini biliyorsunuz sanırım. Bu konuda intenette ufak bir gezi yapsanız bile pek çok makale bulabiliyorsunuz. Okuyuculara bu konuyu araştırmalarını tavsiye ederim.

Makrobiotik şekere alternatif ne öneriyor ?

Basit şeker kana 5 Dakika içinde karışıyor. Hatta kan şekerinin aşırı düştüğü durumlarda hayati tehlikeyi önlemek için beyaz şeker önerilir. Çünkü kan şekerini radikal düzeyde ve hızda arttırır beyaz şeker. Bunu normal yaşamımızda sürekli yaptığımızı ve kan şekerimizi sürekli ve radikal düzey ve hızda yükselttiğimizde ne olur dersiniz ?

Makrobiotik Basit şeker yerine ağırlıklı olarak tam tahıllardan alınan şekeri önerir. Bunu da doğru pişirim , doğru miktar , doğru ürün ve doğru çiğneme alışkanlığı ile edinebiliriz. Basit şekerde 5 dakikada kana karışan miktar , tam tahıllar ile 1 saat içinde yavaş yavaş kana karışır. Ancak şeker bağımlısı olan kişilere ( ki toplumun % 80i bu durumdadır ) geçiş dietleri ile farklı besinler önerir makrobiotik.   

Esmer pirinç ile beyaz pirinç arasındaki farkı anlatırmısın ?

Pirincin kepeği alındığında şu nitelikleri yitmektedir :

 
B3 vitamininin % 67 si

B1 vitamininin % 80 i

B6 vitamininin % 90 ı

Magnezyumun % 50 si

Fosforun % 50 si

Demirin % 60 ı

Sindirime yardımcı olan elyafın neredeyse tümü.

Yağ asitlerinin tümü.

Sanırım bu liste yeterince açıklayıcı oldu.

Makrobiotik beslenme ve yaşam Hangi problemlerimize iyi gelir ?

Ruh halimiz kan kimyamız ,dolayısıyla organ sistemlerinin doğru çalışmasıyla doğrudan alakalı.  Yani sadece sinirlerim bozuk, sadece aşırı endişeliyim, yada sadece aşırı öfkeliyim diyemiyorsunuz makrobiotik bakış açısından. Her bir ruhsal anormalitenin organ sistemlerimizin doğru çalışmamasıyla ilişkisi var. Siz bir bütünsünüz. Bedeniniz duygusal alanınızdan ayrı değil. Tıpkı gözünüzle karaciğerinizin ayrı olmadığı gibi. Hiçbiri parçamız sonradan eklenmiş değil , bir bütünün oluşumları. Bir parçamızda bir bozukluk olduğunda bütün olarak tesir görüyoruz bundan. Ancak burada önemli olan sebebi bulmak. Sebebi yada sebepleri ortadan kaldırmadığımız, dönüştürmediğimiz sürece problem bir yerde susturulsa da bir başka yerde yeniden çıkıyor.

Makrobiotik özellikle kilo , şeker dengesizlikleri gibi durumlarda çok olumlu katkılar sağlıyor bedenimize. Ancak Makrobiotiğin esas katkısı bağışıklık sisteminin doğru çalışmasına uygun bir ortam yaratması. 

Herhangi bir problemimiz yoksa neden makrobiotiği seçmeliyiz ?

Bir yaşam biçimi ?

Kendinizi olduğunuzdan çok daha iyi bir durumda bulmak istemez misiniz. Yada ileride doğabilecek ciddi rahatsızlıkları önleyebilecek bir alternatif varsa ve bu alternatif size bambaşka bir lezzet anlayışı getiriyorsa neden seçmesin insanlar. her şeyden önce şunu söylemeliyim ; hiçbir gurme aşırı yağlı aşırı baharatlı yada aşırı şekerli bir yemek sunmaz size. Bu oburların işidir sadece. Bir gurme her zaman besinin gerçek lezzetini arar, latif lezzetlerde gezer. Bu gürültülü bir müzikle bir klasik müzik parçası arasındaki fark gibidir. İnsan ilk gençlik yıllarında gelişim hormonlarının da tesiriyle sert yapılardan haz alabilir, sert müzikler , sert lezzetler almayı seçebilir. Ancak belirli bir çağda kan durulur ve derin lezzetleri almayı ister. Her bir notanın ayrı ayrı işitildiği nefis bir müzik ziyafeti düşünün. Ruhunuz aydınlanmaz mı ? İşte insanların Makrobiotiği seçmelerinin ve batıda talep bulmasının sebeplerinden biri budur.   

Bir yaşam biçimi ise beslenme dışında ne gibi uygulamaları var ?

Makrobiotik Shiatsu masajı , yoga ve enerji egzersizleri, derin düşünme , bireysel gelişim, uyku düzeni ve kalitesinin geliştirilmesi, beslenme şekli, çiğneme alışkanlığı, ilişki biçimlerimiz, değerler sistemimiz gibi pek çok konuyu ele alır. Esas olan sizin sürdürülebilir iyiliğinizdir. Bunun sağlanması için her şey bir malzemeden ibarettir makrobiotik için. Kısaca sizden başka her şey feda edilebilir.

Bu konuda eğitim almış tek eğitim almış kişisin ,Senin proje ve planların nedir ?

Türkiyede Makrobiotik beslenme ve yaşam üzerine kendilerini eğitmiş ve deneyim sahibi kişiler tanıdım ancak doğrudan Kushi enstitüsünde Makrobiotik  danışman olarak yetiştirilmiş iki kişiden biriyim.

 Ülkemde Makrobiotiğin tam teşekküllü hayata geçirilmesini amaçlıyorum. Bu hayalim gerçekleşebildiği taktirde ülkenin sağlık harcamalarında ciddi oranda düşüşler olacağına inanıyorum. Bu kolay yada kısa vadeli bir proje değil. Sofra kültürümüzde ciddi değişiklikler yapılması gerekiyor. Türkiyede eksik yada yeterli kalitede üretilmemiş ürünler var , daha doğrusu geleneksel beslenme sistemimiz unutulmuş ve endüstriyel besinler soframızı sanki hep oradalarmış gibi gasp etmişler. Mesela tam tahıllar halkımızın temel besini iken şimdi rafine edilmiş tahıllar yada beyaz ekmek bulabiliyorsunuz sofralarda. Et meselesi örneğin ; köylerde ayda bir kesilmiş bir hayvanın aileler tarafından paylaşılması ile pek az miktarlarda tüketilirken şimdi ana besin olarak tüketiliyor neredeyse.

Makrobiotik bir restoranın açılmasını hedefliyorum mesela. Bunun için insanların bu pişirim esaslarına göre eğitilmesi gerekiyor. Bu konuda daha aktif eğitimler, seminerler vermeyi hedefliyorum.

Bazı ara ürünler Türkiye de yok, alternatif ürünler kullanılıyor. Bazı ürünleri ise daha aktif fayda sağlaması için geliştirmek gerekiyor. Bu konuda da üretici ve ithalatçılarla temastayım. Ancak elimizdeki ürünlerle Türkiyede Makrobiotik uygulanabiliyor. Daha çok insana bu ürünleri ve beslenme şeklini tanıtmak istiyorum.

Batıda Makrobiotik eğitim almış pek çok insan hasta insanların evlerine giderek yemek yapıyor. Böyle bir iş kolu var yani. Bu konuda aşçılar yetiştirmeyi hedefliyorum.

Hastaneler ve hatta iş yerlerinde makrobiotik esaslara göre yemekler pişirildiğini düşünsenize. Hastaların daha hızlı iyileştiği , işçilerin daha verimli ve en önemlisi mutlu çalıştığı bir dünya istemez miydiniz ? İşte ben bunu istiyorum…

Shiatsu masajıda aktif konularım arasında. Çünkü insan vücudundaki enerjileri tanımadan onlara yardım etmek zor. Bir enerji kalitesini hem kuramsal, hem mutfakta hem de insan bedeninde görüp tanıyabilmemiz gerekiyor. Shiatsu masajı hem kişinin sorunlarını teşhise yaryor hem de tedavisine yardımcı nitelikte.  

Ümit Gürel kimdir ? Kısa öz geçmiş ?

San Fransiskoda İngilizce ve Londrada Güzel Sanatlar eğitimi aldı.

“Anadolu Aydınlanma Vakfı” bünyesinde Doğu ve Batı felsefeleri , Estetik ve Mit üzerine 10 yılı aşan çalışmaları oldu.

“Sürekli Farkındalık” üzerine devam eden 16 yılı aşkın çalışmalarını ve Bostondaki John Kozinsky den aldığı Meridiyen egzersizleri ve Chi-gong pratiklerini halen sürdürmektedir. .

Massachhessets Kushi Enstitüsünde Makrobiotik konusunda en kapsamlı eğitim olan  “Makrobiotik Leadership” programını tamamladı . Shiatsu Masaj teknikleri konusunda eğitim verme konusunda aynı kapsamda, Amerikada kurs programını tamamladı. Kendisi Leventte “Safir” ve Bostancıda “Bizden-bire” bünyesinde Makrobiotik beslenme danışmanlıği ve Shiatsu terapileri uygulamanın yanında , “Dengeleyici Enerjilerle Pişirim Teknikleri”  ve “Makrobiotik Shiatsu Terapisi Seminerleri” sunmaktadır.

Tıpla ilişkisi nedir ?

Makrobiotik üç bin yıllık uzak doğu ( özellikle Çin ve Japon) tıbbı üzerinden kendini kurmuş bir öğretidir. Son yüzyıllarda batı tıbbının gelişmesine kadar insanlığın sağlık çözmeye çalışmıştır.

Batı tıbbı insan sağlığına büyük katkılar sağlamış ve sağlamaktadır. Makrobiotik her zaman bir destekleyici yaşam biçimi ve beslenme şekli olarak yanımızdadır. Hiçbir zaman Batı tıbbı ile çelişmez. Çeliştiği noktalarda batı tıbbının önerisini tercih etmek gerekir kanısındayım. Ancak batı tıbbı içindede farklı görüşler var. Bu görüşlerden birini mutlaklaştırmanın tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Tabiî ki esas olan bizim problemimizi çözecek ve yaşamı bize kolay kılacak olan görüştür. Sağlığımız en riske atılamayacak alandır. Makrobiotik bize yalnızca dengeli yaşam ve beslenme prensiplerini kendi açısından gösterir ve sizi de bu açıdan bakabilmeye davet eder. Doğrudan bir müdahalesi yoktur.

Makrobiotik batı tıbbının alanına girmez , herhangi bir ilaç yada tedavi önermez. Beslenme sisteminin değiştirilmesini önerir yalnızca. Böylece bizde hastalık oluşturan temel alışkanlıklarımızdan biri olan dengesiz beslenmenin biçimini değiştirir. Makrobiotik beslenme ve yaşam bağışıklık sisteminin rahat çalışıp vücudu yenilemesine imkan tanır.

Makrobiotikle ilgili bir örnek menü gösterebilir misiniz bize .

peki, Makrobiotik konusunda egitim almak nerden aklina geldi?

Kilo , Hipertansiyon ve Hipoglisemi gibi problemler yaşıyordum. Biliyorsunuz bunların hepsi insanın

ruh halini etkiler, depresyon belirtileri gösterir insan kan şekerindeki dengesizlikler sonucunda. Makrobiotikle 1980 li yılların sonunda Erkan şimşek adlı bir arkadaşım vasıtasıyla tanışmıştım. O bunu kendi yorumladığı ve Türkiyede o dönemlerde bulabildiği besinlerle uygulamaya çalışıyordu. Sonra Shiatsu terapisti olan Şefkat Masrafçıyla tanıştım. Kendisi yine makrobiotiği uygulayarak kalple ilgili sorunlarından kurtulmuştu. Bu insanlarla makrobiotik sofralar ve pek çok sohbetler paylaştık. Ancak makrobiotik beslenmeyle ilgili şüphelerim vardı o zamanlar. Hadiselere dışarıdan bakarak anlamak çok güç. Kişi kendi uygulamadıkça dönüşümlere şahit olamıyor.

Çeşitli zamanlarda çeşitli diyetler yaptım kilo vermek için. Hepside bir miktar başarılıydı. Ancak sürdürülebilir olmaktan uzaktılar. Dieti bıraktığınızda kilo ve çeşitli problemlerinizde daha beter olarak size geri dönüveriyorlar. Yani beslenme kültürünüzü değiştirmeniz gerekiyor. Makrobiotik bana bu dünyayı gösterdi.     

Bunun en uygun sekilde makrobiotikte cevp bulacagina mi inandin?

yani teorinin pratige gectigi yer olma konusunda

Teori ve pratik beraber işliyor. Neyi neden yaptığınızı anlıyorsunuz. İsterseniz yapmayı yada yapmamayı seçebilirsiniz. Bu sizi özgür kılıyor yani iradeyi sizin elinize veriyor.

yani once kendin bir deneyler yaptin sonra

Önce kendim makrobiotiği uyguladım ve kısa zamanda , neredeyse hiçbir ciddi sıkıntı yaşamdan iyi sonuçlar aldım. Birkaç ay içinde 15 kg verdim, tansiyon haplarını kullanmaktan vazgeçtim ve sık sık kapıma gelen depresiv ruh hali ortadan kalktı. Bunun üzerine Makrobiotiğin ilmini alarak insanlara yardımcı olabileceğimi fark ettim. Beni bu ilimle tanıştırmış olan dostlarımında büyük desteği oldu. Nihayet en iyi eğitimin Bostonda Kushi enstitüsünde alınabileceğini öğrendim ve oraya gittim.

turkiyede fazla biline bir konu degil bu, sen nerden duydun merak sardin

en cok neyi seni etkiledi makrobiotic yasam tarzinin ve beslenmenin?

Size birkaç açıdan izah edeyim ;

Makrobiotik bir diet değil bir yaşam ve beslenme kültürü. Mutfağınızda , buzdolabınızda , pişiriminizde , sofranızda bir takım değişikliler yapıyorsunuz ve kısa zamanda çok iyi sonuçlar alıyorsunuz.

Az yemek gibi bir sıkıntınız yok , istediğiniz kadar rahatça yiyebilirsiniz. Ancak neyi yememeniz yada ne zaman yememeniz gerektiğini bildiğinizde kısıtlı miktarda yemeniz gerekmiyor.

Çiddi bir hastalık olmadıkça da radikal davranmanız gerekmiyor. Yani belirli bir beslenme kültürünü mutfağınızda yerleştirdikten sonra dostlarınızla onların ikram ettiği besinleri bilinçli bir şekilde paylaşmakta büyük sakınca yok. Tabi bunun sürekli hale gelmemesi önemli. Bünyemizi etkileyen sürekliliklerdir, alışkanlıklarımız yani.

Makrobiotikte mutfağınızda gördüğünüzü bedeninizde aynen deneyimliye biliyorsunuz. Yani inancalara dayanan bir sistem değil. Deneyime dayalı bir sistem. Anlayış ve uygulamanın birliği diyebiliriz<. Beni en çok etkileyen tarafı bu oldu sanırım. Kuramsal olanı pratikte de görebildiğinizde ve bunu uygulamalarla etkileyebildiğinizde anlayış kazanıyorsunuz.

peki bunu ayurveda gibi bir sistemle karsilatsricinca ne farki var?

Ayurvedada insan tipleri vardır, vata , pitha , kapha gibi. Beslenmeler insan tiplerine göre ayarlanır. Makrobiotikte genel prensiplerin özel durumlara göre ayarlanmasıyla çalışır. Mesela bir rahatsızlık durumunda kişinin fizik , zihin ve yaşam koşulları göz önüne alınarak önerilerde bulunulur. Ancak belirli radikal durumlar haricinde ayurvedik beslenmenin önerebileceği bir çok şey devamlı olarak kişiye önerilmez. Mesela şeker gibi bir radikal enerji her tip bünyede bozucu tesir yapar. Her sistem kendi içinde bir bütünsellik taşır. Ayurvedik beslenmeyede Makrobiotik beslenmeyede kendi iç bütünlüğünden bakmak gerekir kanısındayım. Benzer noktaları ikisininde 5 element teorisine dayanmasıdır diyebilirim.

sence bu konuylam ilgilenmek icin hayata dair bazi arayislar icinde olmak mi gerekli?

Batıda insanlar herhangi bir fiziksel rahatsızlık geçirmeden de bu konuyu seçebiliyorlar. Bu miyop olan bir insanın durumuna benziyor. Gözlük takıp bakıncaya kadar kişi gördüğünün normal olduğunu düşünebiliyor. Mesela agresif bir tabiata normal olarak bakılıyor toplumda. Hatta modernizm, iş hayatında agresif olmayı öneriyor amaçlarına ulaşabilmek için. Yada endişe  belirli bir düzeye kadar normal , hatta sağlıklı kabul ediliyor. Halbuki bizi birbirimizden ayıran, aklımızı kalbimizden ayıran , bütünlüğümüzü bozan her tür duygu iç organ sistemleriyle ilgili bir anormaliteye bir rahatsızlığa delalet eder Makrobiotikte. İnsanın normal hali kendi iç barışını bulduğu haldir. Buradada beden ve zihni bir görmemiz gerekir. Atamızın çok güzel söylediği gibi “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” Bu basit bir söz değil.  

Ruh düzeyi denen bir düzeyden bahsedilir. İnsan ruh düzeyine yükselmediği sürece beden düzeyindedir ve bedenin kimyasından zihni doğrudan etkilenir. Ancak bu düzey şu aşamada bize yabancı. O halde beden düzeyinde olduğumuzu görüp bu koşulların içinde hareket etmemiz gerekir diye düşünüyorum. Makrobiotik bu düzeyde bir iyileşmenin, var oluşumuzla uyumla hale gelmenin yolunu beslenme ve yaşam prensipleri üzerinden gösterir bize.

peki biraz makrobiogin ne oldugunu anlatir misin

Makro büyük demek, biotik ise yaşam. Makrobiotik yaşama bütün açılardan bakabilmek demek. Mikro dediğimizde , mesela mikro ekonomi, bir ülkenin ekonomisidir

oysa bir ülkenin ekonomisi ancak diğer ülkelerle ilişkisinde anlaşılabilir. Böyle bakmazsanız ülke ekonomisini değiştiremezsiniz. Aynı şey insan sağlığı içinde gerekli. İnsanı bütün ilişkileri içinde ele almazsanız kendi sağlığınızı nasıl temin edebilirsiniz. Bir tarafını düzenlerken öbür tarafı çöker.

evet butunsel bir yaklasim anlasilan

o zaman bu son derece kisisel uygulanan bi sistem, oyle mi?

Bütünsel bir yaklaşım için özele girmeniz gerekiyor. Her birimizin genel özellikleri olduğu gibi kişisel özellikleri de var. Aynı şeyi yiyip farklı sonuçlar alabiliriz bünyemizde. Ancak aşırı uçlarda olduğumuzda yapı kendini dengelemeye çalışırken her durumda az yada çok zorlanıyor.  Dolayısıyla her bünye bu dengesizliklerden farklı hasarlarla çıkıyor. Amacımız Vücudun ihtiyaç duyduğu gıdaları onun barışık olduğu besinlerle vermek böylece kendini yenilemesine , bağışıklık sisteminin tam kapasiteyle çalışmasına yardımcı olmak. Hiçbir tıbbi yada alternatif tesirin hastalığı yenebileceğini düşünmüyorum. Vücut kendi kendini tedavi edebilir ancak. Bizlerin görevi ise ona köstek değil destek olmaktır.

Makrobiotikten beklediğiniz nedir ? Biz neler bekleyebiliriz ?

Benim makrobiotikten beklediğim kendi ile barışık bir mental durum. Ancak her mental durum bedendeki bir sistemin bozukluğunun habercisi. Dolayısı ile fizik bedenin sağlıklı işlemesi ile duygusal alanımızın sağlıklı işlemesi bir ve aynı şey.

Batıda Makrobiotik son 80 yıldır var. Önce Japon üstat George Oshova tarafından 1920lerde Fransaya getirildi. Orada hayli yaygınlaştı. Bugün Fransadaki makrobiotik cemiyetler hala George Oshovanın tarzında bir makrobiotik uygularlar. Daha katı kuralları olan bir beslenme sistemidir bu. Amerikaya ise 1950lerde yine George Oshova tarafından getirildi ancak yine bir Japon usta olan Michio Kushi tarafından yaygınlaştırıldı. Kushinin sisteminde beslenme batının ihtiyaçlarına ve yapısına göre yeniden uyarlandı. Çok daha geniş bir beslenme tarzı benimsendi. Bu beslenmenin sürdürülebilir olabilmesi için çok önemli. Bugün batıda Kushinin yetiştirdiği pek çok Makrobiotikçi ihtiyaç duyan kişilere danışmanlık vermektedir.

Makrobiotik beslenme batıda 80 yıldır jenerasyonlar yetişti. Makrobiotik artık bir Uzakdoğu beslenmesi olmaktan çıktı, batılılaştı, ancak temel prensiplerini yitirmedi. Çünkü hastalıklarda fayda sağlamayan bir makrobiotik anlamsızdır. Mutlaka uygulamada fayda sağlıyor olması beklenir.

Nitekim Makrobiotik özellikle diabet gibi pek çok hastalıkta fayda sağladığı gibi , kanser hastalarında da iyileşmeler gösterince 30 yıl önce bir anti-kanser rejimi olarak gündeme geldi. Halada bu anlamda güncelliğini koruyor.

Yorum bırakın